ÂRAF SURESİ 16- 17.AYETLERİN TEFSİRİ (1)

ÂRAF SURESİ 16- 17

ÂRAF SURESİ 16- 17.AYETLERİN TEFSİRİ (1)

Kıymetli Okurlarımız!

Bu haftaki makalemizde Kuran-ı Kerim’in 7.Suresi olan Âraf suresinden iki ayetin açıklamasını yapacağız. Bu ayetlerde şeytanın Rabbimizden kıyamet gününe kadar yaşam iznini aldıktan sonra Rabbimize bir nevi meydan okumasından bahsedeceğiz. Şeytan ve onun zihniyetinde olanlar halen Rabbimize meydan okumaya devam etmektedirler. Bu her geçen gün daha farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar Rabbimizi aciz bırakacak değildirler. Kullar sadece kendini kandırmaktadırlar. Her çağın Nemrutu ve firavunu farklıdır, sadece isimler değişmektedir. Şimdi hep birlikte bu iki Ayet-i Kerimeye göz atalım:

16,17. "Beni azdırdığın için, andolsun ki, Senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım. Sonra önlerinden, arkalarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım; çoğunu Sana şükreder bulamayacaksın" dedi.”

Mademki sen beni azdırdın, mademki sen beni saptırdın, benim sapmama imkân hazırladın, öyleyse ben de senin beni saptırmana karşılık, senin dosdoğru yolunun üzerinde kendileri sebebiyle saptırıldığım kullarına karşılık duracağım. İfadeyi görüyor musunuz? Sonra onların önlerinden geleceğim, arkalarından geleceğim, sağlarından sollarından geleceğim, onları saptıracağım ve sen onların pek çoğunu sana şükreder bulamayacaksın.

Dikkat ediyorsanız şeytan kendisinin sapma işini Allah’a yüklüyor. Mademki sen beni azdırıp saptırdın öyleyse ben de diye söze başlıyor. Hâlbuki onu saptıran Allah değildi. Sapmasının faturasını Allah’a kesmeye çalışıyor. İşte bu da ayrı bir şeytan mantığı. Suçu hiç kabullenmeme ve suçu hep başkalarının üzerine atma. Öyleyse âdi şeytanın geliştirdiği bu mantığa da dikkat edeceğiz.

Kuran-ı Kerime baktığımız zaman, suç karşısında iki tavır görüyoruz. Birisi Hz. Âdem’in ve Havva Annemizin suç işlediğinde hemen tövbeye yönelme tavrı, birde suç işleyen şeytanın suçunu kabullenmek yerine ukalalık etme tavrı. Âdem’e secde emrini yerine getirmeme ve bu emri veren makama kafa tutma suçu.

Aslında onların o meyveden yemelerinde de etkili olan, kendilerini yeminler ederek kandıran şeytandı, ama onlar bu işin faturasını şeytana çıkarmadılar. Suçlu odur ya Rabbi! Bizi o saptırdı demediler.

Ya da bu konuda neden şeytanı bize musallat edip de bizi saptırdın diye Allah’ı da suçlamadılar. Suçlarını kabul ettiler. Ya Rabbi suçumuzu kabullenip, suçumuzu itiraf edip senden af diliyoruz. Eğer sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen o zaman biz kaybedenlerden oluruz diyorlar.

Suçu hep başkalarının üzerine atma, suçu hiç kendi üzerine almama, şeytan tavrıdır. Ve bizler şu anda suç karşısında ya Âdem’in tavrını sergileyecek, suçluysak suçumuzu kabullenecek, karşımızdakinden özür dileyecek ve affedilmeyi hak edeceğiz, ya da tıpkı şeytan gibi suçu hep başkalarının üzerine atacak, suçu kabullenmeyecek ve aftan da mahrum kalacağız.

Şeytanın bu mantığının, suç karşısında takındığı bu tavrının da bugün insanlar arasında çok yaygın olduğunu görüyoruz.

Öyleyse bir yerde bir kötülük varsa, bir yerde bir suç ortamı varsa önce suçlu olarak kendimizi göreceğiz. Herkes kabahati kendisinde ararsa o zaman kabahatin kaybolması, bozukluğun düzelmesi, ifsadın bitirilmesi biraz daha kolaylaşacaktır.

Evet, şeytan suçu Allah’ın üzerine atarak dedi ki: Ey Rabbim! Mademki sen beni azdırıp saptırdın öyleyse ben de onların dosdoğru yollarının üzerine oturacak, sağlarından, sollarından, önlerinden ve arkalarından gelerek onları yoldan çıkaracağım. Onları sana kulluktan çıkaracağım ki sen onların pek çoğunu şükreder bulamayacaksın.

Bu ayeti kerimeden de anlıyoruz ki; sırat-ı müstakimin üzerinde şeytan var. Bizi yolumuzdan alıkoymak bizim o yolla ilişkimizi bitirmek için bizim yolumuzun üzerinde oturmaktadırlar.

Ayet-i kerimede dikkat ettiğimizde şeytan onların sağlarından, sollarından, önlerinden ve arkalarından geleceğim diyor. Bunu şöyle anlamaya çalışıyoruz:

A: Şeytan insanların önlerinden gelir. İnsanın önünde yaşayacağı hayatı cazip göstererek hayat içinde hayata sığmayacak hedefler gösterir. Şunları da alman lâzım, şunlara da sahip olman lâzım, şunlara da ulaşman lâzım, şu hedeflere de varman lâzım, şu tepeleri de aşman lâzım, şu şöhretlere, şu alkışlara da sahip olman lâzım diyerek bir ömre sığmayacak hedefler gösterir ve kişiyi Rabbine kulluktan uzaklaştırır. Dünya hayatını insanın gözünde biricik hedef gösterir ve âhireti, hesabı kitabı unutturur.

Veya Rasulullah efendimizin ifade buyurduğu gibi insanın önüne yaşayacağı hayatı, önünde tadacağı zevkleri, gençliğini hatırlatarak, ölüm korkusunu gündeme getirerek insanı Allah yolunda çabalamaktan alıkoymaya çalışır. Ya da gelecekte aç kalma, sefil düşme, el âleme muhtaç olma korkusu vererek insanları Allah yolunda zekât ve infakta bulunmaktan menetmeye çalışır. (devamı haftaya)