(A)RKASI  (K)ARANLIK  (P)ARTİ

(A)RKASI  (K)ARANLIK  (P)ARTİ İsmet Özel'in Cuma Mektupları kitabında  aktardığına göre  1977 yılında ABD'de toplanan Siyonist bir kongre İsrail'in devlet olarak güvenliğinin, Ortadoğu'da milliyete ve

(A)RKASI  (K)ARANLIK  (P)ARTİ

İsmet Özel’in Cuma Mektupları kitabında  aktardığına göre  1977 yılında ABD’de toplanan Siyonist bir kongre İsrail’in devlet olarak güvenliğinin, Ortadoğu’da milliyete ve mezhebe dayalı devletçikler kurulmasına bağlı olduğu kararına vardı. Bu bölünmenin de örnek alınacak şeklinin Osmanlı vilayet sistemi olduğuna karar verdiler. Princeton Üniversitesi’nde düzenlenen Bernard Lewis’in yönettiği konferansta Siyonistlerin istediği Orta Doğu haritası şöyle:’’Lübnan’da Marunî (Arap Katolikleri) Devleti, Suriye ve Lübnan’da bir Dürzî devleti, Suriye ve Irak’da bir Kürt devleti (buna belki İran ve Türkiye’yi de katmak düşünülebiliyor), Güney Irak’ta bir Şiî devleti (belki İran’nın Mahmara ve Arabistan bölgeleri buna dâhil edilebiliyor), Suriye Lübnan ve Ürdün’de çoğunluğu Sünnî olan Filistinlilerin de içinde yer alacağı bir Sünnî devleti. Bütün bu küçük küçük bölgeler bir federasyon halinde birleştirilerek yönetim kadrolarının ipleri İsrail’in eline verilecek. Mısır Orta Doğu’dan tamamen koparılarak Afrika’ya yöneltilecek ve orada bir güvenlik (İsrail’in güvenliği) rolü yüklenecek.’’ Yıllar önce İsmet Özel’in Cuma Mektupları’nda bahsettiği  Siyonist Kongrede yapılan vaat edilmiş topraklarda (Arz-ı Mevud) Büyük İsrail’in kurulmasına yönelik planlama bugün neredeyse  tahakkuk etmiş sayılır.

Siyonistler dünyanın merkezine hakim olabilmek için masada kurduğu  planlarla yerli işbirlikçilerin de yardımıyla Ortadoğu bugünkü halini aldı. Bu plan bağlamında başta CIA (Central Intelligence Agency) Türkiye Masası Şefi Graham Fuller olmak üzere Amerikalılar 90’lı yıllar boyunca ‘ılımlı İslâm’ üzerine çalıştılar ve Türkiye’ye ılımlı İslâm rolü biçtiler. Bu rolü oynaması için de siyasal İslâmı temsil eden Millî Görüş geleneği içerisinden (MNP,MSP,RP,FP) çekirdek bir kadroyu (Recep Tayyip Erdoğan,Abdullah Gül,Bülent Arınç,Abdüllatif Şener,Mehmet Ali Şahin) çıkararak yanlarına da Abdülkadir Aksu ,Cemil Çiçek gibi ANAP,Doğru Yol kökenli isimleri koymak suretiyle  bir ılımlı İslâm partisi(Müslüman(!) Demokrat Parti) kurdular. Fuller 2000 yılında Türkiye hakkında yaptığı bir yorumda kâhin edasıyla aynen şunları söylüyor: "Türkiye, yakın bir gelecekte iki partili bir temsil sistemine gebe... Kökleri geçmişe dayanan ekonomik kriz, iktidardaki koalisyon (B. Ecevit liderliğindeki 57. Hükümetten söz ediyor) partilerinde büyük deprem yaratacak. Fazilet Partisi'nden kopan bir grup ılımlı İslamcı, geniş tabanlı bir siyasi oluşuma gidecek. Bazı etkin siyasetçiler, partilerinden istifa ederek bu yeni oluşuma katılacak. Yeni oluşum kar topu gibi büyüyüp gelişecek. Türkiye'de yakın gelecekte ılımlı İslamcılar iktidara gelecek. Ilımlı İslamcıların yanında İslami söylemlere ters düşmeyen ılımlı sol bir parti de Meclise sokulacak." Tabi ki, ne Fuller’in söyledikleri kehanet ne de Fuller kâhin çünkü ancak mel’unlar melanetin nerelere uzanacağını bilir.

Ilımlı İslâm projesinde Gülen’in rolünü es geçmemek lazım, çünkü oynadığı rol ayrı bir başlıkta incelenmeyi hak edecek kadar büyük. Gülen,  28 Şubat döneminde ‘’Beceremediniz artık bırakın’’ dediği Millî Görüşçülerin yenilikçi kanadıyla ittifağa girerek ılımlı İslâm projesinde başrollerden birini aldı. Yani AKP başından beri ittifaklar, koalisyonlar içerisinde hareket etti.Burada hayret verici olan ve cemaatin ve  AKP’nin bir projenin elemanları olduğunu gösteren şey ise  Fazilet Partisinin içinden çıkan yenilikçi kanadın kendilerine gazete manşetlerinden  ‘’Beceremediniz artık bırakın’’ diyen adamla ittifak yapmasıdır.Yani bahsi diğer olsa da  AKP’liler Gülen’in ne olduğunu başından beri biliyorlardı.’’Kandırıldık!’’ lafları ancak  retorikten ibarettir.

Dünya Sisteminin Türkiye’ye biçtiği ‘Ilımlı İslâm’ rolünü oynaması için bir ‘‘star’’a bir ‘‘showman’’e ihtiyaç vardı. Bunun içinde daha önce TRT’nin açtığı spikerlik imtihanını kazanamayan Recep Tayyip Erdoğan seçildi. Spikerliğe talip olmasını zikretmemin sebebi zaten önüne konulanları okumaya dünden razı olduğunu anlatmak içindir. Bilindiği gibi haber spikerleri önüne konulan haberleri yalan mı doğru mu diye sorgulamadan okurlar. Recep Tayyip Erdoğan’ın sonradan Büyük Ortadoğu Projesi de denen projede rolü budur ve sanılanın aksine daha büyük değildir.  Rahmi Koç 2001 yılında AKP daha iktidar olmadan önce  ‘‘Tayyip Bey'in bir geçmişi var. Muhtelif partilerden geldi. İstanbul belediye başkanlığı yaptı, üç ay mahkum oldu. Bazı İngilizler der ki, liderler hapishaneden geçer. O da derslerinin hepsini yapmış oldu. Şimdi Tayyip Erdoğan yeni bir misyona soyunuyor. Bu iş para mes’elesi. Tayyip Erdoğan'da çok para olduğunu radyolardan dinledik, 1 milyar dolar para biriktirmişler, nasıl biriktirdilerse. Dolayısıyla onun mali derdi olacağını zannetmiyorum. Tayyip Bey, kendini yenilediğini söylüyor, ben kendisini çok yenilediğine inanmıyorum. Bunlar bir misyon yürütüyorlar.’’ diyerek Erdoğan’ın Dünya Sistemi tarafından şimdiki görevine hazırlandığını dile getirmiştir. Numan Kurtulmuş ’un Has Parti’nin başındayken dediği gibi nasıl 12 Eylül 1980 olmasaydı ANAP kurulamazdı ise 28 Şubat 1997 olmasaydı da AKP olmazdı. 28 Şubat süreci Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını parlattı. Erdoğan’ın bir proje için hazırlandığı o kadar belli idi ki, belediye başkanlığı dönemindeki yolsuzluklar sebebiyle de hapse atılabilecek iken, malum şiiri okuduğu için hapse atıldı. Böylelikle halkın gözünde mağdur rolüne bürünmüş oldu.

 

Dünya Sistemi, dünyanın merkezine (Ortadoğu,Mezopotamya,Anadolu) tam manasıyla hakim olabilmek için elemanlarını hazırlamıştı fakat kurdun kuzuyu midesine indirmesi için bir bahaneye ihtiyacı vardı.11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz Kulelere uçakla düzenlenen saldırıyla bu bahane temin edildi.Nitekim, 11 Eylül’den birkaç ay sonra yapılan mülâkatta  Ahmet Davutoğlu, “ABD bu İkiz Kuleler'in uçaklanması saldırılarını bahane ederek iki İslâm ülkesine girecek. Daha sonra Müslüman avı başlatacak dünyada. Bu tüm dünyada Amerika’nın prestijini sarsacak. Bu sarsılan prestiji tekrar toparlamak için siyahî bir başkan seçecekler…” diyerek en az Fuller kadar planlamanın içinde olduğunu gösteriyordu.11 Eylül saldırıları esnasında görevde olan Ecevit’in üç partili(DSP-MHP-ANAP) hükümeti, Mehmetçiğin Coni ile birlikte Irak’a girmesine cevaz vermeyince, ekonomik kriz çıkartılarak görevden alındı.Bahçeli geçtiğimiz günlerde dolardaki yükselişin sorulması üzerine ‘’Senaryo aynı.Hedef 2001’de Ecevit’ti şimdi Erdoğan.’’ diyerek o dönemki ekonomik krizin bir senaryonun parçası olduğunu itiraf etmiştir.Ekonomik kriz, AKP iktidarına(Ilımlı İslâma) iktidara gelmek için uygun ortamı sağladı.12 Eylül 1980’de şartları olgunlaştırıncaya kadar kan döken Dünya Sistemi 2001’de ise şartları olgunlaştırmak için yazar kasa ve anayasa fırlattırdı.Bu sayede de 12 Eylül ihtilâli öncesinde İzmir’den milletvekili bile seçilemeyen Turgut Özal’ı ihtilâl sonrası tek başına  iktidara getirebilenler bu defa Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidara taşımış oldu.Erdoğan, ABD Irak’ı işgal edince Irak topraklarının bir kısmı misak-ı millî sınırlarımız dahilinde bulunduğu ve  sınırımızın herhangi bir hukukî altyapısı olmadığı  için Türkiye’yi de işgal etmiş olduğu gerçeğinin örtmeyi kabul ettiği için iktidara taşındı.

 

Bu yazının serlevhası İsmet Özel’den iktibâstır. İsmet Özel ‘’AKP’ye Arkası Karanlık parti diyenlerin doğru ifade kullandıklarına inanıyorum.’’ diyor.Buna mukabil AKP’nin arkasında Dünya Sistemi olduğu ama arkasında ne olduğunun bilinmesi  yinede arkasının karanlık olduğu  ve her geçen gün  biraz daha karanlığın arttığı gerçeğini değiştirmiyor. Cüneyd Zapsu’nun Erdoğan için “Bu adam dürüst bir adam. Sömürmek kötü bir kelime, ama kullanmak. Bence onu devirmeye çalışmak, delikten aşağı koymak yerine, onu kullanın.” (This man is an honest man. I’d say exploit is a bad word, but use... I think instead of pushing him down, putting him to the drain, use...) ricasında bulunduğu mel’unlar her kim ise bunları ve bunların  melanetinin nerelere varacağını çok şükür ki bilmiyoruz, çünkü onlardan biri değiliz.