BEDEN ÜLKESİNİN SULTANI: KALP

    Kıymetli Okurlarımız! Bu makalemizde vücudumuzun motoru sayılan iyiliğin ve kötülüğün merkezi konumunda olan kalbimizden bahsedeceğiz

 

 

Kıymetli Okurlarımız!

Bu makalemizde vücudumuzun motoru sayılan iyiliğin ve kötülüğün merkezi konumunda olan kalbimizden bahsedeceğiz.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, sıkça dile getirdiği dualardan biri şöyleydi: “ Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Rabbim! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl!”( Tirmîzi, Daavât, 89.) 

Efendimiz, bu duasında Yüce Allah’tan kalbini iman ve istikamet üzere sabit kılmasını dilemişti. Zira kalp, iman ve istikametin merkezi, başlangıç ve bitiş yeridir. İman ve İslam’ın bir tezahürü olan her hayırlı ve faydalı işe öncelikle kalpte niyet edilir. İşte böylesi bir öneme sahip olan kalp, Peygamberimiz (s.a.s) tarafından beden ülkesinin sultanı diye takdim edilir.

Kalp, sadece vücutta kan dolaşımını ve hayatın devamını sağlayan bir organ, küçük bir et parçası değildir şüphesiz. Kalp manevi hayatımıza yön veren ve akıbetimizi belirleyecek olan bir merkezdir./ Kalp, iman ve küfrün, sevgi ve nefretin, cesaret ve korkaklığın, iyilik ve kötülüğün, kısacası bütün duyguların kaynağıdır./ Güzellikler de çirkinlikler de hep kalpte başlar kalpte biter. Hayrın ve faydalı düşüncelerin barınağı olan bir kalpten ancak güzellikler yansır. Çirkinliklerle kirletilmiş, olumsuzlukların esiri haline getirilmiş bir kalpten yansıyacak olan da kötülüklerdir. Efendimiz (s.a.s), bu gerçeği “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün vücut iyi olur. O bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.”( Buhârî, İman, 39)  hadisiyle dile getirmiştir.

Mümin, kalbini güzelliklere, hayra ve insanlığın faydasına açan, kötülüklere sımsıkı kapatan kişidir. Mümin, kalb-i selim sahibidir. Selim kalp, Allah’a gönülden teslim olmuş bir kalptir. Bu kalp, ışığını imandan, güzelliğini salih amellerden alır. Selim bir kalpte dünyevi hiçbir kaygı, tasa ve kedere esir olma yoktur; yalnızca Allah’a dayanıp güvenme vardır./ Bu kalpte onur ve haysiyeti zedeleme yoktur; izzet ve saygınlık vardır./ Selim olan kalpte sorumsuzluk, bencillik, kin, nefret, zulüm yoktur; paylaşma, diğerkâmlık, sevgi, saygı, hoşgörü vardır./ Bu kalpte şiddet, husumet değil, şefkat, merhamet, ülfet, muhabbet vardır. /Bu kalpte hayâsızlık değil, iffet, erdem, fazilet vardır./ Bu kalpte “ben” değil, “biz” vardır; birlikte ağlayıp birlikte gülme vardır. / Bu kalpte kibir değil tevazu, yalan ve eğrilik değil sadakat,/ kabalık değil nezaket, katılık değil letafet,/ korku değil cesaret vardır.

Selim bir kalbe sahip olan mümin bilir ki; kendisi, borçluya,  hastaya, yaşlıya, darda kalmışa, mazluma, mağdura yardım eli uzatılmasını isteyen bir medeniyetin mensubudur. Selim bir kalbin sahibi bilir ki; onun “Asıl elde tuttuğun değil, dağıttığın bizimdir.”( Tirmizî, Sıfatu’l Kıyâme, 35)  buyuran, komşuyu gözeten, yoksula kol kanat geren bir peygamberi vardır.

Üzülerek belirtmek gerekir ki bugün hırs, tamah, daha çok kazanma, daha çok haz alma ve daha hızlı yaşama arzusu insanlığı adeta kuşattı. Bugünlere ve yarınlara yön veren beden ülkesinin sultanı kalpler bedenlere esir oldu. Bugün insanlık, topyekûn bir merhametsizlik, vicdansızlık ve vurdumduymazlık sorunu yaşıyor. Nice mazlumların feryadına, yardım çığlıklarına kulak tıkanıyor. Nice canlar, şiddete, zulme, teröre kurban gidiyor. Niceleri evsiz, yurtsuz, yuvasız bırakılıyor. Niceleri mülteci kamplarında ömürlerini tüketiyor. Dünyanın bir kısmı aşırı yemekten obezite tedavisi görürken çoğunluğu oluşturan diğer kesimler bir kuru lokmaya muhtaç vaziyette açlıktan ölüyor.

Bugün kalplerin pasını, katılığını, hastalığını silmek için bir gönül terbiyesine ve merhamet seferberliğine ihtiyacımız var. Bugün bize ahirette gerçek manada fayda sağlayacak olan kalb-i selime çok ama çok ihtiyacımız var. O halde geliniz, “O gün, ne mal ne de evlat fayda verir. Ancak Allah’a kalb-i selim ile gelenler fayda bulur.”( Şuarâ, 26/88-89) ayetini bir kez daha derinden tefekkür edelim. Fıtratımızda var olan selim kalbimizi, zihnimizle, dilimizle, salih amellerimizle daha da tezyin edelim. Kalbimiz, her daim Rabbimizin rızasını arasın, O’nun ve Resulü’nün sevgisiyle dolsun. Kalbimiz, güzelliklerin merkezi olsun ve etrafımıza güzellikler saçsın. Gönüllere sevinç, huzur ve mutluluk taşısın. Kalbimizi diğer mümin kardeşlerimize açalım. O küçücük et parçasının içinde düşmanlıktan, kinden, nefretten eser bırakmayalım.

Değerli Okuyucularımız!

Makalemizi Kur’an-ı Kerim’in ve Efendimiz (s.a.s)’in bize öğrettiği şu dualarla bitirmek istiyorum:

“Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma! Bize tarafından bir rahmet bağışla! Hiç kuşku yok ki, lütfu bol olan yalnız sensin.”( Âl-i İmrân, 3/8.)

 

“Allah’ım! Kulağımın kötülüğünden, gözümün kötülüğünden, dilimin kötülüğünden, kalbimin kötülüğünden sana sığınırım.”( Nesâî, İstiâze, 4.)