FANİ İNSANLAR ZİRVE MAKAMLAR VE SORUMLULUKLARI   

FANİ İNSANLAR ZİRVE MAKAMLAR VE SORUMLULUKLARI    Liderlik, önderlik, rehberlik, sultanlık, hükümranlık, hakimiyet, ağalık, beylik, hocalık kendi halinde birer makamdır

FANİ İNSANLAR ZİRVE MAKAMLAR VE SORUMLULUKLARI   

Liderlik, önderlik, rehberlik, sultanlık, hükümranlık, hakimiyet, ağalık, beylik, hocalık kendi halinde birer makamdır. Maharetlerle tutunulacak; “Zirve Makamlar” vardır. Bu da; Manevi ve maddi makamlar olarak iki türlüdür.

Manevî olarak zirvelere ulaşmak, orada tutunmak, orada kalabilmek, aslında bir ihsanı İlâhidir. Sabrın, ilmin, çilenin, kemalin, metanetin, sebatın, dikkat, tefekkür, doğruluk, dürüstlük, güven, sevgi ve muhabbet gibi birçok faziletlerin gereği ve sonucudur.

Maddi zirveler ise; çoğu zaman, ihsan değil, “elde etmektir, kazanmaktır!” Bu da; oyun, hile, kandırma, yalan, menfaat, hırs, gurur, enaniyet,  tarafgirlik, kin, inat gibi birçok faziletten yoksun hallerin neticesidir. Her konuda olduğu gibi bu sahada da istisnalar vardır. O istisnalar konumuzdan hariçtir.

Evet, gerçek manada zirvelere ulaşmak, yarışmak, tutunmak, oralarda kalabilmek de hiç kolay değildir.  Çünkü bu makam;

Hüner ve sebat ister.

Sadakat, mertlik ve direnç ister.

Şuur ve muhakeme ister

Hakta sebat ve istikamet ister.

Enerji ve bedel ister!

Sıdk ve vefa ister.

İnsanı, dostu, komşuyu gözetmek, dostluğu sürdürmek bir zirvedir.

Hakka rıza, halka saygı bir zirvedir.

Adaletli olma, mazluma destek bir zirvedir.

Maneviyat ve mukaddesatta sabit kalma bir zirvedir.

Ahde vefa ve emanete sadakat bir zirvedir.

Acılara katlanmak, başkalarının acılarını dindirme gayreti bir zirvedir.

Tarih aynasında zirvelerde kalanlara bakıldığı zaman, sadakat, doğruluk, hak, adalet, sadakat, vefa, mertlik, sevgi, muhabbet, kalite, iyilik, müspet hareket, pozitifliğin nişanelerini, esrelerini ve işaretlerini görürüz.Tarihin süzgecinde nice sözde kahramanlar “elekten” özde değil, sözde kalıp dibe vurmuştur.

Vefasızlık, ihanet bir zillettir.

Hile, yalan bir zillettir.

Oyun, tuzak bir zillettir.

Kandırma, düzen bir zillettir.

Çalma, çırpma, hortumlama bir zillettir.

Çarpıtma, alet etme ve olma bir zillettir.

Zalimle birlikte olma, kötülüğe meyil ve destek bir zillettir. Dünyevilik, sefalet zillettir.

Sen ey nefsim neye talipsin?

Zillete mi, Zirveye mi?

Osmanlı Ulu Çınarının banisi; Osman Bey’i “bey” yapıp tarih sahnesine 600 yıllık çınar haşmetiyle ölümsüzleştiren sırrı kavrayabiliyor muyuz?

Çağ açıp, çağ kapayan Koca Sultan Fatih’in şanlı zaferlerinin asırları kucaklayan gayret ve himmetin sıralarını anlayabiliyor muyuz?

Bayraklar niçin zirvelerdedir? Temsil ettiği mukaddesat için değil mi?

Gerçek sevgi veşefkatn niçin hep tedavülde kalıp zirve yaptığının muhasebesini yapabiliyor muyuz?

Hz. Muhammed’i kâinatın zirvesine taşıyan Hakta sebatı, Hakkı kabulü, Hakkı taşıması,  yaşaması ve sürdürmesidir. Adaletten şaşmaması ve haklının hakkını teslim etmesi, mazlum ve maznunları koruması değil miydi?

Bütün peygamberleri “zirveye taşıyan” ümmetlerinden gelen dayanılması güç;  iftira, direnç, çekilmesi zor tavırların kahredici acılar, bütün olumsuzluklara karşı, muhabbet ve sevgiyle, ahkam ve hükümle, sabır ve metanetle mukabeleleri değil miydi?

Sahabeyi sahabe yapan sır. Kâinatın efendisine olan olağanüstü bağlılık, hürmet, sadakat ve muhabbet değil miydi?

Gavsı Azamı Hıristiyan inanışına galip getiren sır kâinatın hamurunda saklı değil miydi?

Bediüzzaman’ı zirvelere taşıyan dayanılmaz saldırılara Kur’an nuruyla karşılık vermesi değil miydi?

Fakat, zirve; bedel ve sorumluluk ister. Bedel ödemeden işgal ettiğin yerde durman mümkün değildir. Zelil olmak veya “zirve” yapmak. istenilmez ama ya ihsandır veya ikram ve nasiple kazanılır! Ya izzetle ya da zilletle! Tercih senin, ihtiyar senin.

Sevgi ve paylaşmak en yakınından başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, haset, garaz, ihanet, gayz, buğz, nefret, tarafgirlik, inat tarih boyunca ne kimseyi zirveye taşıdı ne de orada tuttu!

En zor anlarda can dostlardan: “Geleceğini biliyordum, döneceğini biliyordum, soracağını biliyordum…” dedirtebilmek ve diyebilmek dostluk ve civanmertliktir.

Güven vermek de, güven duymak da önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.

Acılar, derinlerdeki gizli, tatlı hediyelerle doludur. Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözüp zirvelendirmek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmektir.

Zirvelere çıkmak, orada kalmak, bir “nasip” işidir. Birçok dünyevi güç ve kuvvet bu makamda suskun ve çaresizdir.

“Sahte” imalatların çoklukla olduğu bir zamanda “zirveyi gördük ve kazandık!” diyenlerin çoğu boşuna kürek çektiklerini sonradan anlamışlardır. Ama iş işten geçmiştir!

Allah hiçbir kimseyi her şeyini kaybeden “müflislerden eylemesin! Amin