GAVURUN AKLINA UYANIN AKLINA TÜKÜRÜN!

GAVURUN AKLINA UYANIN AKLINA TÜKÜRÜN! Dünya sistemi süslü fakat içi boş sözler üretip bize ezberletiyor

GAVURUN AKLINA UYANIN AKLINA TÜKÜRÜN!

Dünya sistemi süslü fakat içi boş sözler üretip bize ezberletiyor. Normalde ezber bozmayı(aslında ezber bozmak kötü bir şeydir) çok seven, ezberci eğitime(en iyi eğitim yöntemi olmasına rağmen) karşı olan sahibinin sesi Türk(!)(?) aydınları,münevverleri de bu sözleri üzerine düşünmeden papağan gibi tekrarlıyorlar.Bu sözlerin revaçta olanlarından biri de ‘’Farklılıklarımız zenginliğimizdir.’’ sözüdür. Daha çok etnik, dini farklılıklar bağlamında tekrarlanıp duran bu söz adeta bir aksiyom haline geldi.

 

Hıristiyan takvimiyle (miladi takvim) 31 Mart 1877’de açılıp 14 Şubat 1878’de kapatılan ilk Osmanlı meclis-i mebusanı 115 mebustan (milletvekili) müteşekkildi. Bu 115 mebustan 46’sı yani %40’ı gayrimüslimdi. Bu ilk meclis Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) sebebiyle  28 Haziran 1877’de padişahça dağıtıldı. 13 Aralık 1877’de, ikinci meclis toplandı. Meclisin ikinci döneminde Müslüman üye sayısı 56’ya, Müslüman olmayan üye sayısı 40’a düşmüştü ama meclisin reisi muhtemelen Türk olan (İstanbul Mebusu) Hasan Fehmi Efendi iken ikinci reisi Ermeni Ohannes Efendi idi. Bu ikinci mecliste de gayrimüslimlerin oranı %40’ın üzerinde idi. Malumunuz üzere ikinci meclisin 14 Şubat 1878’de dağıtılmasından sonra  17 Aralık 1908’de tekrar açılana kadar 30 sene ara verildi. 2.Meşrutiyet ile 1908’de toplanan mecliste de  147 Türk, 60 Arap, 27 Arnavut, 26 Rum, 14 Ermeni, 10 Slav ve 4 Yahudi mebus yer aldı. Yani gayri Müslimler Osmanlı meclislerinde yüksek temsil oranlarına ulaşıyordu. Hatta Ohannes Efendi örneğinde görüldüğü üzere meclis içinde ikinci reislik makamına kadar çıkabiliyorlardı. Ama bu durum Osmanlı Devleti’nin dağılmasına engel olamadı.23 Nisan 1920’de açılan ilk mecliste ise bir tane bile gayrimüslim yoktu.Yani zor zamanlarda gayrimüslimler yanımızda değil karşımızdaydı.

 

1.Cihan Harbi(1914-1918) akabinde, Osmanlılık kimliği etrafında bir arada tutulmaya çalışılan gayrimüslimler, vatandaşlık ödevlerini yerine getirmeyeceklerini beyan ettiler. Yani askere alınmayı ve rey kullanmayı reddediyorlardı. Darü'l İslâm olan Türk vatanını (Türkeli) işgal eden Yunan ordusu Ege'nin (doğrusu Adalar Denizi) karşı  yakasından getirdiğinden daha fazla askeri Osmanlı vatandaşı yerli Rumlardan devşirmişti. Yerli Rumlar, Yunan işgalinde evlerine, dükkanlarına Yunan bayrağı astılar. Yani kuruluşunda hiçbir hizmetleri olmadığı gibi üstelik aleyhine çalıştıkları bir ülkede gayrimüslimlerin hakkı yoktur.

 

Nasıl Amerika'da WASP(Beyaz, Anglo-Sakson, Protestanlar) denilen unsur hakim unsur ise Türkiye'de de Türkler millet-i hâkimedir. Gayrimüslimler ise millet-i mahkûmedir. Yani Türkiye'de sadece Türklerin sözü geçer. Lozan'da bütün gayrimüslimler azınlık, bütün Müslümanlar da kavmî köklerine bakılmaksızın Türk kabul edilmiştir. Türkiye'de yaşayan azınlıklar zenginliğimiz filan değil Lozan'a göre uluslararası korumayla ülkemizde yaşayan unsurlardır.

 

Müteveffa İshak Alaton'un kendi hayatını anlattığı kitaba isim olarak seçtiği ''Lüzumsuz Adam'' tabiri Türkiye'de yaşayan gayrimüslimleri  etrafını cami ağyarını mani bir şekilde vasfetmektedir. 1.Cihan Harbi, İstiklâl Harbi dönemlerinde emperyalistlere uşaklık yapan gayrimüslimlerin ''zenginliğimiz'' olarak görmek kılıç artıklarına yakışır. Millet-i hâkime olan Türkler 2.Cihan Harbi'nin zor şartları altında devletin yüklediği her görevi yerine getirirken, kendilerine yüklenen Varlık Vergisi'ni ödememek için kırk takla atan gayrimüslimler Türkiye'ye hiçbir zenginlik katmamıştır.

 

Gavur aklına uyarak ‘’Farklılıklar zenginliğimizdir.’’(!) diyenler vaftiz olmak için fırsat kollayan kılıç artıklarıdır. Biz Türkler, gavurun aklı olsaydı Müslüman olacağını bilir ‘’Gavurun aklına uyanın aklına tükürün!’’ deriz.