"GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER."

'GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER

“GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER.”

İNSANLIĞA VE MÜSLÜMANLARA GELEN FELAKETLER NE ZAMAN BAŞLADI NE KADAR DEVAM EDECEK?

?İnsanlık tarihi, acı tatlı hadise ve hatıraların harmanı. Ne tatlı olaylar ve onun zıddı ne acı olaylara sahne olmuştur bu dünya. Nice kahramanlar ve nice zalimler de tarihe mal olmuş kayıtlarda gizli. Zaman bir su gibi akıp gidiyor. Değişen sadece sahne ve figürler! Fakat olaylar ve insanlar sanki birbirinin aynısı, tıpkısı gibi. Fazla değişen bir şey yok.

?Kahramanlar, fedakârlar, zenginler, yardımseverler, müttakiler, doğrular, barış ve sadık olanlar; dün de vardı, bugün de var. Zalimler, gaddarlar, diktatörler, katiller, soyguncular, hırsızlar, yalancılar, savaş; dün de vardı bugün de varlar maalesef!

?Bugünkü dünyanın hali de malûm! Savaş, ölüm, zulüm, soygun, yalan, talan, israf, kandırmacalar her yerde; İslâm coğrafyasında, ecnebi diyarında, içerde, komşuda devam ediyor. Gerçekten bir “helâket ve felâket asrını” yaşıyoruz. Ama ümitsiz olmadan, sadece tespit yapıp başımıza gelenlerden ders çıkarmak durumundayız.

?Ülkemizde de; terör, enflasyon, hayat pahalılığı, terör, siyasi sapmalar ve savrulmalar yaşanıyor. Bunların hikmet ve sebeplerine kafa yorup çözüm üretmek lâzım. Ciddi ve güvenilir rehberlere ve rehberliğe ihtiyacımız var. Bu durumunun sağlıklı tespiti ve çözüm yolu için bir tarihi geçmişi siz değerli dostlarla paylaşmak istiyorum.

?İkinci Dünya Savaşının korkunç yılları. Yıl 1939. Yer, Kastamonu! Helâket ve Felâket Asrının sahibi Bediüzzaman Said Nursi o sırada ceberut devrin sürgüne gönderdiği Kastamonu’da mecburi ikamette. Dehşet, vahşet, insanları bıkkın ve çaresiz hale getirmiş. İdareciler acımasız ve basiretsiz. Dini konularla meşgul olmanın suç olduğu bir an maalesef!

?Böyle bir tabloda, Bediüzzaman Said Nursi’ye talebeleri ve dostlarının çok önemli bir sorusu var.

?“İnsanların, hususan Müslümanların devam eden helâket ve hasaretleri ne vakit başladı, ne vakte kadar devam eder?"

? Bediüzzaman, bu soruya İkinci Dünya Savaşının o dehşetligünlerini ortaya çıkaran sebebleri sıralayarak cevap verir. Bunlar;

• Doymak bilmeyen hırs,
• Materyalist felsefenin gaddarlığı,
• Dinsiz siyaset,
• Bencil ve egoist liderler.
• Saltanatın değişmesi,
• Balkan ve İtalyan harpleri,
• Birinci Dünya Savaşı mağlubiyetleri.
• Dehşetli antlaşmalar!
• Kalplerde “Şeair-i İslamiyenin” sarsılması.
• Memlekette meydana gelen zelzele ve yangınlar.
• İkinci Dünya Savaşının yer yüzünde fırtınalar koparması,
• Fakirlere gelen acı ve açlığın hikmeti,
• Kahtın (yokluğun) dehşeti,
• Orucun tatlı açlığını çekmemenin cezasını,
• Zenginlerin zekât yerinde karaborsacılık yapmaları, …vbkonuları sayar.
??Bu düşünce ve tablo insanlığı kahredici bir girdaba sıkıştırmış ve neticede altmış milyon insan katledilmiştir. Yürek paralayan dehşetli bir tablodur bu! Çünkü bu savaşta insanlık şaşkın, millet sefalet içerisindedir. Dünya genelinde gönüllerde müthiş bir yıkım ve ümitsizlik hakimdir.

?İşte böyle bir tabloda gelir; o soru.

?Her olayda olduğu gibi Müslümanların ve insanların dertlerini kendine dert edinip vicdanında hisseden Bediüzzaman Hazretleri; derin bir tefekkür içerisinde “Aziz kardeşlerim”, diye başlayan bir yazar ve mektubunda bu olayın sebeblerini şöyle izah etmeye çalışır.

“Kastamonu Karadağ'ın bir meyvesidir.” Diyerek devam eder. Bir ayetin işârî manasının sadece bir tanesinin, Hürriyetten, yani meşrutiyetin ilanından bu ana kadar ki bahsedilen tarih, 30 Kasım, 1939 yılıdır. Bediüzzaman, “Karadağ” denilen tepeye yalnız çıkarken; "İnsanların, özellikle Müslümanların bu devam edensıkıntıların ne vakit başlayıp, ne vakte kadar devam edeceği?" sorusu üzerine tefekkürdedir. Kur’an’a müracaat eder. Vel Asr” suresindeki; “vel asrı innel insane lefi husrin (Asra yemin olsun ki; insanlar muhakkak ki hasaret ve zarardadırlar) ayetindeki; innelinsane lefi husrin, (insanlar zarardadırlar) . Manasından bu hadiseve sebeblerini çıkarıp tefsir eder. Semavi ve arzî musibetlerle insanın zararlarını bu ayetin bu asra dahi gösterdiğine işaret eder.

?Alemi İslamın bu ve benzeri manevi zararlardan kurtulmasının yegane çaresinin iman ve salih amel olacağına hükmeder. Sıkıntı ve zararların yegane sebebinin de; küfür, küfran, şükürsüzlük, imansızlık, fısk ve sefahet olduğuna işaret eder.

??Anadolu’nun harp meydanı haline gelmemesini sebebini de fevkalade bir surette yüz bin insanın kalblerine tahkiki bir tarzda ders veren, Kur’an Nurlarının neşrinin devam etmesini gösterir.

?Manevi hizmetleri durdurma tuzak ve oyunlarına vasıta ve alet olmanın çok büyük bir hata olduğunu ve olacağını, umumî sıkıntılarınsebeblerinden birisinin de bunlar olacağına işaret eder. (KAS. LAH. SH:157, M.NO:121)

?Fert ve toplum olarak bize düşen sorumluluk; kâinatta ve esasta, hayrın hakim olmasına inanmak. Buna rağmen, kötü niyetli ve tahripkâr insanların faşist, gaddar, diktatör, vicdansız emelleriyle kötülüğü yaymaya çalıştıkları böyle bir zaman ve zeminde fertten başlayacak, aile, akraba, dost, komşu, çevre ve millete kadar uzanacak çizgi ve sınırdaki insan ve olaylara müspet manada manevi katkılarımızı bizatihi yerine getirerek hayatımıza hayır ve renk katmaktır. Aksi halde başımız sıkıntı ve belalardan kurtulmaz! ?Cenab-ı Hak hepimize iman gücü, kardeşlik ve müspet hareket etmeyi nasip etsin. Amin. Tahripçi, fitneci, diktatör, zalim, yalancı ve gaddarların oyun, tuzak, tahribat ve hilelerinden uzak eylesin Amin  NEJAT EREN GÜNDOĞMUŞ GÜZLE ANTALYA