HADİSELERDEN DERS ALMAK KARDEŞLİK VE BİRLİKTELİĞİ PEKİŞTİRMEK. 

  'GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER

 

“GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER.”  

HADİSELERDEN DERS ALMAK KARDEŞLİK VE BİRLİKTELİĞİ PEKİŞTİRMEK. 

Ülkede ve bölgede felâket ve musibetler art arda geliyor. Kader hükmediyor, fıtrat konuşuyor!

Önce, deprem, Elazığ’ı sarstı. Sonra Suriye’de kalleş saldırıyla askerlerimizin şehit olması. Van, Bahçesaray yolundaki feci “Çığ düşmesi!” ve Sabiha Gökçen’de ikinci bir uçak kazası daha!

            Can alıcı soru şu! Hangi fiil, hareket ve yaşayışımızla bu felâketlere cevaz verdik, veriyoruz!?

            Millet, yetkililer, siyasiler, kamuoyu, medya, herkes gerçekten büyük bir şokta. Şaşkınlık ve çaresizlik. Bu tür felâketler karşısında acizlik ve çaresizlik yerine, bir nefis muhasebesiyle öze dönüp maneviyata odaklanarak, “İlâhî İkazları” anlama ve idrak etmeye çalışmaktır. Bir silkiniş, öze dönüş, tövbe, günahlardan nedamet, kaynaşma, yaraları birlikte sarma anlayışının kaybolmamasıdır. Her türlü olumsuzluk ve menfilikten uzak durarak, bedduadan çok duaya yönelmek doğru tercihtir. Ötekileştirmeden kaçınıp, birleşmenin, gıybetten azade tefekkür ve ibret alma konumunu yakalayıp sürdürmek. 

            Âhirzaman fitnesinin farkındalığında günahlardan uzak hayır ve hasenata yönelme gayretlerini artırmak lâzımdır. Ahlâkî dejenerasyona karşı, metanet, sadakat, istikamet çizgisinden sapmamaktır. Aklı, kalbi, hisleri, ruhu maddi manevi bütün azaları Kur’an Nuruyla buluşturmak. Sünnetle süslemektir.

            Musibetleri ikileştiren sabırsızlık ve tahammülsüzlükten uzak kalmak bir sigortadır. Dehşetli musibetlerin sebeplerinde, ehli diyanetin hatalarının olduğunu unutmamak gerek. Helâket ve felâket asrının; “dünya hayatını” ön plâna çıkarma, dalâlet, aldatma, sarhoşluk, zevklerin esiri olmaktan uzak kalmak. Dehşet, zulüm ve nifaklara karşı manevî hayata ve hizmetlere yönelmek.

            Fırtınalı asrın, gaddar medeniyetin, ego, ırkçılık, menfaatçi siyaset, istibdad, dalâlet, merhametsizlik, zulüm, tarafgirlik, şiddet ve kuvvet kullanımına karşı sabır, metanet, demokratik tepki, şükür, tevekkül edip sükût ederek cevap vermek.

            Duaları ihlaslı yapmak. “Resmi ve ruhsuzluktan” kurtarmak. Dünyanın fâni bir ticaretgâh olduğu inancıyla herşeye imanı ve âhiret nazarıyla bakabilmek.

Dünyevî belâların ehemmiyetsiz, fani şişe ve cam parçaları gibi olduğu, onların baki ve uhrevi elmasları kazandırdığının şuuruyla sabır içinde şükredip esas belaların, dini ve manevi belâlar olduğu bilinciyle tevekkül edip sabredebilmektir. 

            Endişe ve telâşın yerine, hadiselerden ders çıkararak ibret ve vicdanın rehberliğinde, hakperest bir çizgide durabilmek. Merhametin, hürmetin, sevginin, insafın canlandığı, enâniyetin, taassubun, inadın, kinin, nefretin unutulup tamire çalışıldığı; müşfik ve insaflı gönüller oluşturmaktır.

            Fedakârlığı öne çıkarıp her sahada onu gündemde tutabilmektir. Fırtınaların dumanlarından kurtulup güneşli rahmet bulutlarını öne çıkarmaktır.

Günah ve kebairden bütün bütün içtinap etmektir. Günleri, saatleri, dakikaları derin bir tefekkür ve manevi boyutla değerlendirmeleri çoğaltmaktır. İlâhî sınırı aşmamak, imanlı canların şehid, mallarının da “sadaka” olduğunu idrak etmektir.  

Gereken dersleri almak. Yaraları sarmak. Birlik ve beraberlik mesaj ve görüntülerini paylaşmak. Toplumun büyük çoğunluğun dehşetli hatalardan uzak durup, toplu nedamet ve münacaatta bulunmalıdır. Tevbe ve şükürle, kaderi inciten şikâyet, hata ve günahlardan uzak kalmaktır.  

Kendine zulüm edenlere bile beddua etmeyen, bir asra damga vuran örnek davranışların erbabı ve kâşifi Bediüzzaman’ın yaşayış tarzına mutabık hareket etmektir. “Ben bir saniyede bu insanlardan intikamımı alırdım. Ama elimi beddua için kaldıramıyorum bela musibet gelirse umuma gelir masumlar ve o eza edenlerin çocukları da zarar görür.” Anlayışında olmaktır.

            Kötü davrananlara karşı da, bizim vazifemiz yıkmak değil yapmaktır. Bilmeyerek tahribat yapanları uyarmaktır. “Onlar bilmiyorlar!” anlayışıyla tamir yapmaya devam etmektir.

Esas ve gerçek mücadelenin, bütün kötülüklerin anası olan kendi nefsi ve şeytanına karşı yapmak olduğunun idrakinde olmaktır. 

Felâket, belâ ve musibetlerin, insanlığa birer mesaj olduğunu da asla gözden ırak tutmamaktır. 

            Asıl musibet dine gelen musibettir. Cenabı Hak bütün müminleri ve insanlığı manevî ve dini musibetlerden, her türlü felâket ev musibetlerden muhafaza etsin. Amin.

Nejat Eren