Müslüman Olmayan Türkçe Konuşamaz

Müslüman Olmayan Türkçe Konuşamaz Türkçede '' gavur etmek '' bozmak, işe yaramaz hale getirmek manasına gelir

Müslüman Olmayan Türkçe Konuşamaz

Türkçede '' gavur etmek '' bozmak, işe yaramaz hale getirmek manasına gelir.İşte Türkçe konuşan gavurlarda lisanımızı gavur etmiştir.Bir İslâm lisanı olan Türkçenin tabir caizse özüne,ruhuna aykırı konuştukları için lisanımıza ilhamını Kur'an-ı Kerim'den, hadis-i şeriflerden almayan atasözleri(!) sokmuşlardır.Bugün Türk atasözü diye bilinen ''Köprüyü geçene kadar ayıya dayı derler.'' atasözü aslında Türkçe konuşan daha doğrusu batıl Türkçe konuşan gayrimüslimlerin atalarının sözüdür.Ama her sakallıyı hacı sandığımız gibi bu sözü de Türkçe söylenmiş bir söz olduğu için Türk atasözü sanıyoruz.Halbuki bizim ceddimiz (yani iyi atlara binip gidenler)'' Geçme namerd köprüsünden ko aparsın su seni'' derlerdi.Ceddimiz, ''Bir elime ayı, bir elime güneşi verseler de yinede tebliğden vazgeçmem.'' diyen Rasulü Ekrem'e layık bir ümmet olduğu için onun tebliğine,sözlerine münasip konuşuyorlardı.

Günümüzde gayr-i müslimlerin kırık Türkçesine sempatiyle bakılsa da Prof.Dr İhsan Fazlıoğlu'nun aktardığına göre ;Kanuni döneminde meşhur Fransız hariciyesinin bilim adamı casuslarından profesör Paster İstanbul'a geliyor,1538'lerde Türkçe öğrenmek için.Süleymaniye'den bir müderrisi ayarlamaya çalışıyor.Müderris adamın gavur olduğunu öğrenince aynen şöyle diyor:Kâfire Türkçe öğretmek caiz değildir.Müderris Frenk gavurunun Türkçeyi gavur edeceğini biliyor.Türkçe bu nasıl konuşacak, ya dil bozulursa kaygısıyla Türkçe öğretmiyor.Çünkü Lisan-ı Türkî, yaşlı Ermenilere çok güzel Türkçe konuşuyorsunuz deyince '' Tabi ben gavurmuyum'' dedikleri bir lisandır.Yani gavurların bile Türkçe'nin itikadi bir lisân olduğu malumudur.

Evliya Çelebi,Hristiyan Türk(!)(?) olduğu iddia edilen Karamanlılar'ın Antalya'da yaşayanları için ''Ve dördü Urum keferesi mahallesidir.Amma keferesi asla Urumca bilmezler.Batıl Türk lisanı üzere kelimat iderler.'', Alanya'daki Karamanlılar için de '' Amma kadim eyyamdan beri Urum keferesi bir mahalledir.Cümle üç yüz hane haracdır.Amma asla Urum lisanı blmiyüb batıl Türk lisanı bilirler.'' der.Görüldüğü üzere Evliya Çelebi gavurların lisânı için Türkçe değil '' Bâtıl Türk lisânı'' demektedir.Kur'an-ı Kerim'den koparıldığımız ve hadis-i şeriflerin sahih olup olmadığı tartışmaları içerisinde debelendiğimiz için ilhamını Kur'ân'dan ve Hadis-i Şeriflerden alan Türkçe ile Bâtıl Türkçeyi tefrik edebilecek şuura sahip değiliz.Her gün defalarca kullandığımız '' Haydi'' kelimesiyle Allahü Teala'nın ''Hayy'' ismini de,yani bir nev'i Allah'ın adıyla başla denilmek istendiğini anlayamıyoruz.''Hayy'dan gelen Hû'ya gider.'' denilerek Allah'tan gelen Allah'a gider.'' denildiğine bîgâneyiz.''Eli kulağında'' ifadesinde müezzinin ezan okumak için elini kulağına götürdüğünden bîhaber olan Agop Dilaçar'ın (Martayan) açtığı dille konuşuyoruz.

Mustafa Kemal'in Türkçe'ye katkıları(!) sebebiyle Dilaçar soyadını verdiği Agop Martayan'ın( yumurta yerine önerdiği ''tavuksal fırlatgaç'', millî marş yerine ''ulusal düttürü'', tren yerine ''alttan ittirmeli,üstten tüttürmeli, çok oturgaçlı götürgeç'' gibi ifadeleri Türkçe kabul ediyorsanız gayr-i müslimler de Türkçe konuşabilir diyebiliriz.''Kâfire Türkçe öğretmek caiz değildir.'' diyen dereceden 20. asırda tertip edilen Türk Dil Konferanslarına İstepan Gurdikyan,Kevork Simkeşyan,Agop Martayan gibi gavurları mütehassıs olarak davet eden derekeye indik.Haliyle bu gavurlarda lisânımızı gavur etti.