TOPLUMUN ÇİVİSİ ÇIKARSA  NASIL SAĞLAMLAŞTIRILIR.

'GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER

“GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER.”

TOPLUMUN ÇİVİSİ ÇIKARSA  NASIL SAĞLAMLAŞTIRILIR.

Toplumumuzda zihinlerde yer tutan bir halk deyimi ve tespiti var. “Toplumun çivisi çıkmış!” Bu “deyim” günlük hayatta kullanılmaya devam ediyor. Asırların tecrübe neticesi, ortaya çıkan bir tespittir bu. Türkiye’de şu anda fazla seslendirilmeye başlandı. Kimseye haksızlık yapmadan durumu manevi cihetten ele alıp doğru bir şekilde yorumlayıp dersimizi almaya gayret edelim birlikte.

Her ülke ve toplumda zaman zaman; deprem, savaş, yangın, hastalık, fırtına… vb çok olumsuz haller yaşanabilir. Bu durumları en kısa ve özlü ifade eden halka mal olmuş, herkesin bildiği;  ifadeler vardır. Bunlardan birisi de bu yazımızın konusu  olan; “Toplumun çivisi çıkmış!” ifadesidir. Cenabı Hak hepimizi ve ülkemizi her türlü belâ, musibetten korusun! Amin.

Şu bir gerçek ki; maalesef, bugün toplumumuzda birçok alanlarda hissedilir rahatsızlık ve olumsuzluklar var. Bundan dolayıdır ki, kafalarda, dillerde  “Toplumun çivisi mi çıktı?” sorusu gündemde yerini aldı. Bunların başında dindar kimlikli insanların, vaaz, sohbet, konferans ve medya beyanlarına yansıması olayın vahametine işarettir diye düşünüyorum. Kimseyi suçlamadan, gıybet etmeden doğru tespit, doru teşhis, doğru çözüm üretmeye odaklanalım.

Ülkenin güllük, gülistanlık olduğunu söyleyemeyiz. Her şeyin çok berbat olduğunu ve ümitsiz olduğumuzu da söylemeyelim. Olduğunu da göz ardı etmeyelim. Nedir bu önemli dert ve sıkıntılar; komşulardaki savaşlar, hasta sayısının artması, aşırı mağduriyetler,  yangınlar, sel felaketleri ve şimdi de; enflasyon ve “ekonomik kriz” şoku yaşanıyor bu ülkede.

Şimdilik işimiz suçlu aramak değil. Onu millet ferasetiyle bulur. Biz fikir bazında bazı ipuçlarıyla durum tespiti ve çözüme odaklanalım. Millet ve fert olarak sorumluluklarımızın farkında olalım ve yerine getirmeye çalışalım. Birlikte bir fikir turu yapalım. Doğru ve kısa yolu kudsî kaynaklardan da faydalanarak tespit ve bulmaya çalışalım.

Meselâ toplumda bir; “müslüman ve mü’min” farkını anlayamama problemi var. İman konusundaki ciddi boşluk, şekilci ve gerçek İslâma uymayan bir “prototip, figür” oluşturdu. Şekilcilik, kimliğin önüne geçti ve hoyratça kullanılıyor ki bu felâket. Bunları yapanların; “dindar kimlikle” yapıyor olmaları işin acıtan tarafı! Bu fahiş yanlışlık, dine mesafeli olanlarda aşırı bir nefret ve kin oluşturmuş durumda. Bu düpedüz bir din istismarı ve çok tehlikeli! Dinin hiçbir şekilde istismar edilmemesi Lâzım. Çünkü Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Din toplumun ortak malıdır. Herhangi bir şahıs veya zümreye ait olamaz!” bu yanlış hareket ev anlayışın düzelmesi lazım. “Yerinden çıkan Çivinin birisibu!”

Adalet duygusu ve mekanizmasının kuşkulu hale gelmesi veya getirilmesi homurtuları artırmıştır. Bunun ortadan kalkması ve hukukun üstünlüğüne herkesin azami dikkat ve ihtimam göstermesi lâzım. Çünkü “adaletin; tarafgirliği, dini, ırkı olmaz. Adalet demek; kim ve kime olursa olsun eşitlik ve tarafsızlık demektir. Bu konudaki tereddüt “çivisinin” yerli yerine konması lâzım.

En başta “aile yapımızdan”  başlamak uygun olur herhalde. Bir millet ve toplum için aile düzeni ve yapısının muhafazası çok önemlidir. Aile toplumların temel dinamiği ve değeridir.Manevi ve moral değerlerin bizzat tatbikatının; toplumun temel dinamiği olan; bireyden ve aileden başlayarak herkese yaygınlaştırılması lâzım. Bu konuda bazı örnekler vermeye çalışalım.

Meselâ, “iyilik yapma” adetini ele alalım. Bunu büyük ölçüde genç nesil kaybetmiş durumda. Anadolu’da hâlâ iyilik yapanlar vardır. Ama asıl olan evlerimizde, çocuklarımıza ve gençlerimize; “Cenab-ı Hakkın merhamet ve adaletinden, iyilik içinde peşin bir mükâfat, fenalık içinde de peşin bir cezayı verdiğini izah edip iyilik yapma fiiline yönlendirebiliriz. Ruh ve gönüllerin, “sevap ve iyilik yapma” fiiliyle, ahiretin  lezzet ve mükâfat hazzına ulaşmasını sağlamak lâzım. Hayat tarzına bu inançları yerleştirerek tanzim etmek; günahlar içinde de, ahiret azabı hatırlanıp hayallerden tahribat ve günahlara set çekilebilecektir.

Başka bir konu; İnsanlar arasındaki muhabbet, hem ahiret hem de dünyevi yönden güzel bir, his, kazanım ve sevaptır. Bu histeki tatlı lezzet ruhlara nakşedilebilirse toplumda, kin, haset, hırs, yaralama, öldürme, şiddet, katil, zina gibi menfi fiiller tatbikata geçemez. Kafa ve gönüllerde manevî lezzet,  zevk, kalp ferahlığı yerleşir. Böyle fertlerden oluşan bir toplumda da “çiviler” sağlam kalır.

Bir başka konu; İnsanlar arasındaki, husumet, düşmanlık bir günahtır. O günahta kalbi, ruhu boğacak, vicdanı azap içinde bırakacak bir sıkıntı vardır. İnsan olan insanın, kendi cinsinden olan kardeşine düşmanlık beslemesinin iç dünyasında büyük bir azaba dönüştüğünün farkına varmasıdır. Bu yanlışın kalbinde tuttuğu o günaha verilen peşin bir ceza olup azap çektiğini anlar ve vaz geçerse “problem insan” olmaktan kurtulur.

Başka bir konu; Bugün toplumda hürmet ve merhamet büyük ölçüde kaybolma eğilimindedir. Devlet ve kurumların eliyle yürütülmeye çalışılan gayretler “samimi ve karşılıklı bir hürmet ve merhametin yerini alması düşünülemez. Hâlbuki hürmete lâyık zatlara hürmet göstermek, merhamete lâyık olanlara merhamet edip hizmet etmek bir sevap ve iyiliktir. Bu, “iyilik yapma” fiili, ahiret hayatının sevaplarını hatırlamayı beraberinde getirir. Bu tür bir hissi taşıyan insanlarda, kötülük kefesi hafifleyecek ve bu da dolaysıyla müspet olarak topluma aksedecektir. Bu hissin zirve noktası bir annelerdedir. Bir anne, çocuğuna olan merhamet ve şefkatinden dolayı kazandığı zevk ve mükâfatla, hayatını o merhamet yolunda feda eder dereceye girmesidir. Buna en güzel misal ise; yavrusunu kurtarmak için aslana saldıran tavuktur.  Merhamet ve hürmetteki bu peşin mükâfatın ruh ve gönüllere işlenmesi çok müspet neticeler verecektir.

Bu konuları; hırs, israf, haset, kıskançlık gurur, kibir, su-i zan ( kötü zan)  ve kötü tevil gibi kavram ve hisler için de kullanabiliriz. Bu menfi hislerin öne çıkması, ıslah ve kontrol edilememesi öyle bir belâdır ki; ruh ve hisleri karartır, böyle insanlar peşin ceza olarak adeta kendilerini ateşe atarlar. Etraflarına da çok büyük hasar ve zarar verirler. Bütün “çivilerin çıktığı yerler” bu derin ve karanlık bataklıklardır.

Netice olarak; “dünyanın çivisini çıkartmamak” için o karanlık kuyuya giden yolları kapatmalıyız. Aksi halde bu belâ ve musibetler sadece  onu yapanların kendilerinde kalmaz bütün toplum ve insanlığı mahvedecek mecralara kayar. Allah  korusun!

Cenab-ı Hak  başta Müslümanlara, tahkiki iman, akıl, fikir, basiret ve feraset versin, milletimizi ve bütün insanlığı; “çivisi çıkmış dünya” felâketinden ve muhafaza etsin inşallah. Amin 03.10.2018 NEJAT EREN GÜNDOĞMUŞ GÜZLE ANTALYA