YAŞADIĞIMIZ HAYATA PEYGAMBER TERBİYESİNİ HÂKİM KILMAK (2)

YAŞADIĞIMIZ HAYATA PEYGAMBER TERBİYESİNİ HÂKİM KILMAK (2)   Kuran'dan bir ayeti hatırlatır: 'İman ettik' demekle iş bitmez

YAŞADIĞIMIZ HAYATA PEYGAMBER TERBİYESİNİ HÂKİM KILMAK (2)

 

Kuran’dan bir ayeti hatırlatır:

“İman ettik” demekle iş bitmez. “Bu, ancak İslam dairesine girmiş olmayı anlatır. Oysa iman henüz kalplere nüfuz etmemiştir.”(Hucurat-14)

İşin nihayeti, “Allah'ı görüyormuş gibi bir kulluk” kıvamına ulaşmaktır.

Onun için Efendimiz, “Namaz dinin direğidir” der,  özensiz namaz kıldığımızı görürse, “Bu kıldığın namaz olmadı, der, git yeniden kıl.”  Defalarca yeniden kıldırır. Namazlarımız, oruçlarımız, bizim kişiliğimizi tertemiz kılmıyor, arındırmıyor, yanlışlardan alıkoymuyorsa, yani gerçek namaz ve oruç kıvamında değilse, bizi “Allah sizin eğilip kalkmanıza veya aç kalmanıza muhtaç değil” diye ikaz eder. Zekât ve sadaka için malımızdan pay ayırırken, cimriliğimizin tuttuğunu görürse, “Sevdiklerinizi ve severek infak edin” şeklindeki Kur'an buyruğunu hatırlatır. Yine Kuran’ın “Sizin burun kıvırarak alacağınız şeyleri başkalarına sadaka diye vermeyin” çağrısını hatırlatır.

Sadaka veripte, ardından kaba bir sözle veya davranışla eziyet yapmamıza gönlü razı olmaz. Bu Peygamber hassasiyeti, bizim hem bunca nimeti kullanıp hem sınır çiğnemekten usanmayan nefsimizin önüne nasıl bir sorgulama sorumluluğu getiriyor.

Ya faizle birlikte “Allah'a harp açmak” kabul edilen Kuran’ın buyruğunu önümüze koyar, faizi ayaklarımın altına aldım diye seslenirse, bizim boyumuza kadar faize batmış dünyamızda bu nasıl akis bulurdu. “Faiz yiyenler kabirlerinden şeytan çarpmış gibi kalkarlar”(Bakara-275) tehdidi yüreklerimizde nasıl bir etki oluştururdu.

Dünyaya fazla kapıldığımız ve burada ebedi kalacağımızı sandığımız bir zamanda Rasulullah Efendimizin bizi Kuran’ın “ likaullah”ı(Allah’ın huzuruna çıkma), “Din gününün Maliki”ni, “Oku kitabını” şeklindeki buyruğunu hatırlatan ayetleriyle uyarması ne kadar etkili olurdu, kim bilir!

Bizi, ümmet olarak birbirimizden uzaklaştıran hareketlerimize bakıp, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız” (Müslim, Îmân 93-94; Tirmizî, Et’ime 45; İbni Mâce, Mukaddime, 9) diye hesaba çekse... ne cevap verirdik. Ya dostluklarımız, Allah'ın “Dost edinmeyin” diye uyardığı Zalim gibi, Şeytan gibi, “Allah düşmanı” gibi varlıkları dost edinip, “Gerçek Dost”un yolunu kaybettiğimizde, O, bize Kuran’ın “Zarardasınız”ikazını yapınca nasıl telaşlanırdık!

Evinde, elbisesinin söküğünü diken bir Peygamber! Eşlerine kaba kuvvet kullanmak nerede, onları sözle bile taciz etmeyen bir aile reisi... Aile sorumluğunu, Peygamberlik gibi ağır bir vazifeyi yaparken bile ihmal etmemek, bizim aile, iş, dava arasında yok oluşluluğumuza nasıl bir çeki düzen verirdi?

“O ne verdiyse alın, sakındırdığından da kaçının!”(Haşr-7)

O, Kuran’la yaşıyor. Kuran’ın “en güzel örnek” diye tastik ettiği güzel hayatıyla yaşıyor.

Kıymetli Okuyucularımız!

 “Ona ümmet olmak”, işte bu terbiyeyi kuşanmaktır. O’nun ışığını yüreklerimize taşımaktır.

Yolumuzu O'nun ışığı ile aydınlatmaktır. Ne mutlu, O'nun elinden tutarak izinden giderek bu dünyadaki İslam yolculuğunu tamamlayanlara...

Miladi yeni yılımızın bizlere ve İslam âlemine hayırlar getirmesini ve geçmiş yılımızdan daha güzel olmasını temenni ediyorum. Başka bir sayıda buluşmak dileği ile Allah’a emanet olunuz.