Yaşayacağımız Çevreyi İyi Seçmek

Yaşayacağımız Çevreyi İyi Seçmek   Kıymetli Okurlarımız! Bu haftaki makalemizde dinimizi Rabbimizin istediği şekilde rahat yaşamak istiyorsak, İslami bir çevrede bulunma zorunluluğumuzdan ya da böyle

Yaşayacağımız Çevreyi İyi Seçmek

 

Kıymetli Okurlarımız!

Bu haftaki makalemizde dinimizi Rabbimizin istediği şekilde rahat yaşamak istiyorsak, İslami bir çevrede bulunma zorunluluğumuzdan ya da böyle bir çevre yoksa uygun ortamı oluşturma vazifemizin devam ettiği üzerinde duracağız.

Allah ve Rasûlü bu konu üzerinde çok durmuştur, müslümanı çevre konusunda hassas davranmaya yönelten sürekli ikazları var.

Allah (c.c.) "Sadıklarla beraber olunuz... Salihlerle beraber olunuz."(Tevbe 119) buyuruyor. Bizleri iyiliği emir ve tavsiye etmeye kötülükten kaçındırmaya ve birbirimizi hayra çağırmaya davet ediyor.

Allah Rasûlü (s.a.) "Kişi sevdiği ile beraberdir" buyuruyor. Bizlere "Birbirini yıkayan iki el gibi olunuz" diye nasihat ediyor. Birbirinizi arındırınız. Birinizde bir kirlenme vaki oldu ise, öbürünüz onu kesmesin. Kırmasın. Yok etmesin. Arındırsın.

Allah Teâlâ "Kâfirleri ve sizi kendilerine benzemedikçe sizden razı olmayacak olan ehl-i kitabı dost edinmeyin" buyuruyor. "Müminleri bırakıp da onları dost ve üzerinize hakim kılmayın" buyuruyor.

Allah Rasûlü ise, İsrail oğulları içinde bozgunun nasıl başladığını şöyle anlatıyor:

"Bunlardan birisi, günah işleyen diğer birisine rastlar," Be adam, Allah'tan kork, yapmakta olduğun işi bırak. Zira o iş sana helal değildir." der. Ertesi gün yine o adama aynı halde rastlar. Böyle olduğu halde, o adamla yiyip içmekten ve onunla düşüp kalkmaktan çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ, bunların kalplerini birbirine benzetti."

Allah Rasûlü bu sözlerden sonra şu ayeti kerimeyi okuyor:

 “İsrâiloğulları’ndan inkâr edenler, Davut ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlendiler. Bu onların (Allah’a) isyan etmeleri ve sınırı aşmaları yüzündendi. Onlar, işledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini alıkoymazlardı. Bu yapmakta oldukları şey ne kötü idi!”(Maide,78-79) ayetlerini okuyan Allah Resulü İsrâiloğullarının, içlerinde kötülük işleyenlere engel olmayışlarının toplum olarak kendi sonlarını hazırladığını, bu yüzden ashabı ve ümmetinin onlar gibi olmaması için de şunları da eklemiştir, sözlerine; “Dikkat edin! Allah’a yemin olsun ki, siz ya iyiliği emreder, kötülükten men edersiniz, zalimin elinden tutup onu hakka döndürür ve onu hak üzere tutarsınız; (ya da sizin sonunuz da onlar gibi olur.)” Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Tefsîru sûre (5), 6, 7

Gerek Kuran ayetlerinden, gerekse Peygamberimizin tavsiyelerinden müminlerin içine kapanık bir topluluk olmaları gerektiğini anlamıyoruz. Müslüman’ın tebliğ görevi, dolayısıyla, "İslâm dışı" ile münasebeti hiçbir zaman bitmez.

Ancak, Allah ve Rasûlünün belirlediği ümmet ve çevre ilişkileri düzeninde, her şeyden önce ümmetin zayıflamasını, erimesini, kendine yabancılaşmasını önleyici ikazlar var.

Müslüman’ın, bir kere, kendi inancının huzurunu bütün canlılığı ile yaşayacağı bir dünyası olacak. Bir merkez üssü adeta... "Sadıklarla beraber olunuz" ayeti bize, bu dünyayı işaretliyor. Müslüman dönüp dolaşıp oraya ulaşacak. Orada, iyiliklerin emredildiği, kötülüklerden kaçındırıldığı, hayra davet edildiği bir ortam bulacak.

İslâm'ın belirlemediği bir sosyal, hukuki, siyasi ve ekonomik çevrenin bütün törpüleyici mekanizması karşısında, İslâmî kişiliğini, bu asli dünyasından aldığı dirençle koruyacak. Yine bu aslî dünyasından aldığı dinamizmle, dıştaki hasta yapıya iksir sunacak. Müslüman, bir dirilik iksiri gibi hissedilecek toplum bünyesinde. Olmadığında, yokluğu hissedilecek. Aranacak. Müslüman, İslâm dışı şartlardan yaralanmışsa, bünyesine bulaşan bu hastalık, onun aslî dünyasında derhal tedavi edilecek. Yarası kokuşmayacak. İşlemeyecek. Üzerine daha başka mikropların üşüşmesine imkân verilmeyecek.

Allah Rasûlü,"kalplerin zamanla birbirine benzeşeceğini" nasıl da güzel vurguluyor. Müslüman bünyesine, İslâm dışılıktan bir mikrop bulaşmışsa şeytanın askerleri, o mikroplu alan üzerinde çalışmak için adeta seferber oluyorlar. Müslüman’ı bu tehlikeden ancak, tam bir Müslüman çevre korur. Her Müslüman ülfet edeceği çevreyi iyi belirlemek zorunda. "Kişi sevdiği ile beraberdir"buyuruyor, Allah Rasûlü. "İnsan dostunun dinindedir. Binaenaleyh, dost edineceği kimseye dikkat etsin" buyuruyor. Kiminle oturup kalkıyorsak, kalplerimizin birbirine benzeşeceği, bir peygamber teşhisi. Bizden ona bir şeyler geçecekse, ondan da bize bir şeyler geçecek. Öyleyse, Müslüman İslâm dışı çevrelerle ülfet ve düşüp kalkma yerine tebliğ ilişkisine girecek. Ülfet sadece, kalplerimizin benzemesinden endişe etmediğimiz insanlarla, yani bizim davamızı güden kardeşlerimiz arasında olacak. Çünkü "Ancak inananlar kardeştir."

Değerli Okuyucularımız!

Rabbim bizleri daima iyilerle birlikte,görüldüğünde Allah’ı hatırlatacak hatırlı dostlarla bir arada bulunmayı nasip etsin.Başka bir sayıda buluşmak dileği ile Allah’a emanet olunuz.